Jung Yong Hwa - Star, You

23 Eylül 2014 Salı

Gözlem Dolu Bir Gün!


Bugün serin hava ile başlayan, sıcak hava ile devam eden bir okul günüydü. Okulumun ikinci günü olduğu için fazla kimse gelmiyor sınıfa. Ve bugün sınıfta 3 kızdık. İtiraf ediyorum sınıftaki kimseyle pek ortak yanım yok. Bazen sıkılmıyor değilim onlardan. Yinede sohbet edip ayak uydurabiliyorum. İçlerinde daha ılımlılarıda var. Ama teke tak kaldığımda özel paylaşabileceğim birşeyim yok onlara karşı.

Bugün yalnız yemek durumunda kaldım. Bir tanesi arkadaşıyla gezmek istedi. Diğeri koridorda kaldı. “Yalnız yiyorum, pisler” dedim onlara. :)

Kantinde birşeyler ısmarladım kendime. Bu sırada yeni boice hikayem hakkında planlar yapıyordum. Televizyonda çalan müzik kanalında tanıdık bir ses. Hemde hiç sevmediğim müzik grubunu gördüm. Röportaj mı nesi varmış? Onları her gördüğümde, kısık gözlerle bakıyorum. Sonra kafamı çeviriyorum. Kim olduklarını söylemeyeceğim. Şunu söyleyebilirm ki, para için dost satan şahsiyetlerdir. Bu beni neden mi ilgilendiriyor? Hayır, artık ilgilendirmiyor. Hayatımda ilk defa ünlü tanımıyorum. Ve sevdiğim ünlülerin kişiliklerine de önem veririm.

Yan masadan bir kız şunu söyledi: “Buraya ilk geldiğimde de aynı şeyi giymişti...” Buna benzer birşeyler söyledi. Sanırım kız, bu okula ilk geldiği dönemden bahsediyor. Evet, birşeyi üstlerinde çürüyene kadar giyiyorlar. Bunu duymak beni şaşırtmadı.. 

Önüme döndüm. Hala yalnız yiyordum. Sonra twit attım. (gidin bakın) (hıh'layan smiley) Hala yalnızdım ve karşımda Jong Hyun’un hayali belirdi. O da benim gibi yalnız yemekten hoşlanmıyor. Sanki yalnızlığımı görmüşte gamzeli gülüşüyle karşıma geçmiş birşeyler söylüyor. Ahh gerçek olsaydı bunu kaldıramazdım. Daha iyi bir tepki vermek isterdim. Bu gerçekten etkileyici olurdu. 

Benim gibi her yerden bir ilham çıkaran biriyseniz, hatta ikizler burcuysanız, o da olmadı eğer sen –dizikolik- isen beni en iyi anlayan sen olursun. Yeni hikayem için böyle bir sahne düşünüyorum. Tabi ki bunu jong hyun üzerinde değil, başka bir karakterimde değerlendireceğim. Bu kadar spoiler yeter . :)

Eve yol almak üzere otobüse bindim arkadaşımla. Kulaklığının bir tanesini verdi. Müzik dinledik. Bu kızla tek ortak noktam Karmate’nin şarkıları sanırsam. :) yinede severim kendisini. Canlı bir kız. 

(-dizikolik- bak yine bir fikir geldi aklıma.) :)

Son zamanlarda Boice Hikayemi düşündüğümden birçok şey geliyor aklıma blue boy'larımla ilgili. kız arkadaşımın kulaklığının şekli Jung Shin'in modelindendi. Vakumlu olanlardan. Ve dışarıdaki sesi asla duymuyorsun. Onları hava alanı fotoğraflarında hep kulaklık takarken görüyorum. Sanırım toplanan hayranların meydana getirdiği ses yüzünden müzik dinliyorlar. Empati kuruyorumda onları dinlemek zorunda kalsaydım ruhumu gerçekten yorardı. Ama ben kimsenin merak etmediğini merak ediyorum.

Ne dinliyorlar? Kendi şarkıları dışında? Beatles? Maroon 5? Bon Jovi?

Bunu direk olarak onlara sormamın yolu var ama onların cevap verecek yolu yok? tivitır? Hayır. Belkim bir ropörtajda "Ne dinlediklerimizi merak ediyorlar" gibi birşey söyleyip bana cevap olabilir. Herneyse!...

Arkadaşım kendi durağında indikten sonra yanıma bir çocuk oturdu. Genelde kızlara denk gelirdim ama bu sefer kitap okuyan bir erkekti. Benden birkaç yaş küçük görünüyordu. Min Hyuk’un zayıf halini düşünün. Yüz olarak benzemesede “heartstrings”teki hali gibi ince uzun biri. Gerçi tam yüzüne bakmadım. Öğrenciyse bu yıl kazanmış olmalı. (sanki burada çevrem genişmiş gibi analizlerimi seviyim) :)

Kitap okuduğunu gördüğümde aklımdan ilk geçenler “Aferim. Oku. benimkileride oku. Gerçi henüz kitap çıkarmadım ama olsun o zamanda oku. Ben olduğumu nasıl mı bileceksin? (burada omuz silktim) yeni çıkanları takip et.” Tabiki de bunları içimden söyledim.

Ah böyle türk erkekleri çoğalsa da daha akıllı nesil ürese.

Biri kitap okuduğunda ne olduğunu merak ederim. Göz ucuyla bakmaya çalışıyorum ama ilkte o fırsatı bulamadım. Kitabın arkasına iki sıra birşeyler yazmak istedi. ön çaprazındaki çocukla konuştuğundan anladığım kadarıyla, kitap hakkındaymış. Sonra önünde oturan kızdan kibarca kalem istedi. Kalemi çift taraflıydı. İlkte yazmayınca karalamadan çizdi kitabın en arka sayfasını. Sonra kalemin diğer kısmındaki ucu aşağı indirip yazmaya başladı. “cafe?...” olmayadabilir.  El yazısı fena değildi. Ama ne yazdığını anlayamadım. Bir an 140. Sayfada olduğunu gördüm.

Teşekkür ederek beyaz ojeli kıza kalemini teslim etti. Nerden mi biliyorum? Otabüsün aynasından görünüyor. Koyu gri salaş bluzunu ve kırmızı ve siyah kolyesini beğenmiştim. Ondan fanart yapabilir miydim orada? Yüzü aynadan görünmüyordu ama aklımda tutacağım bunu.

Yanımdaki çocuğun telefonu çaldı. Arayan “ARDA”. Bunu duyunca gülmemek için dilimi ısırdım. Çünkü Arda, farklı isimde yarı arkadaşım yarı karakterim. Bunun açıklaması benim “4 Numaralı Ev” hikayemdeki Dilara’nın çocukluk arkadaşı, aynı zamanda yarı arkadaşım. Farklı isimde bir arkadaşımın kişiliğinide taşımakta. (yüzde elli)

Habersiz bir yere gideceğinden bahsetti. “Cuma” mı dedi? “Akşam 8’de”ymiş. Tam hatırlamıyorum. “Anneme söyleme(sin)”yin miy miş neymiş?

Buradan ispitliyorum aileni. Bu uzun, zayıf otantik tipli evladınız bir yere gidecek. Uslu, kibar bir çocuğa da benziyor ama tikkat edin omoni, appaci! :) (bunları yaşarken iyi bir blog malzemesi kaptığımın farkındaydım) :)

(YN: Arda’yı bu işe karıştırmayın) :)

Ben inmeye yakın çantamı koluma takınca bana baktı ve o da yer vermek için hazırlandı. Bu sırada kitabın ismini gördüm. Yaşasınnnn... Evett... ben kazandım.... O anda patlayan havai fişeklerimi kimse görmedi benden başka. :)

“Feminist Teori”

Ahh sanki bu kitabı daha önce duydum. Yeni çıkmış olmalı. Bilmiyorum. Araştıracağım. (şehirler arası otobüs yolculuğunda bir adamın kitabının adını öğrenme çabalarımdan bahsetmek istemiyorum. Başarısız olmuştum. “çölde dur” gibi birşeydi ama öyle birşey yok. Kitap kapağında çöl resmi vardı. Ama araştırdıklarımdan hiçbiri o değildi. – ki ben dışarıda okuduğum kitabın ismini kimseye göstememeye çalışan, sevimli gıcıklık yapan biriyim. Bugün bunu yaparken kendimi sorgulamadım değil) :) 

napiyim seviyorum kitapları. Kimsenin dokunmasını, yerlerinin değiştirilmesini, içeriklerine kalemle müdahale edilmesini, katlanmasını sevmem. Bu da benim kütüphanem için uyarıydı.

Ben ineceğim sırada yer vermek için yan taraftaki koltuğa oturdu. Nedense baktığını hissettim. (yazar bunları yaşarken hiç göz temasında bulunmamıştır. Belkim ilk oturduğunda bakmışımdır. Neyse konu bu değil. Gözlem yeteneğime hayran kaldım. Sevin beni.) :)

Otobüsten indiğim sırada ben hala Arda’nın etkisindeydim. “Arda” gerçek olmasada benim çocooğum gibi sevdiğim kitabımın kumral yakışıklı karakteri. :) durumun etkisindeyken “Hemen kısa kelime hatırlatma notları almalıyım” dedim. Dolmuşa bindiğim sırada sınıf arkadaşımı gördüm. Geç uyandığı için gelememiş okula. Sonra “üniversite öğrenci”lerinin parasının geçmediği dolmuşa 2 lira verdik. Normalde 2,50 alıyorlar. Soygun. Bununla ilgili yazmaya başlarsam “Can’t Stop”!!!! Buradan Cn Blue’ya bağlayarak kendimi sakinleştiriyorum ve markete uğradığımda artık ramen gelmeyeceğini öğrendim ve biscolata mood alarak eve döndüm ve hemen bunu yazdım. Ve bunu yayınladıktan sonra kitapçıya giderek sipariş verdiğim çizgi romanım “Fullmetal Alchemist - Simyacı”yı almaya gidecektim gidemiyorum. Bu ne hava? Kitaplığım onu bekliyor kaç gündür. 

Şimdilik bu kadar. Yeni malzemelerle tekrar geleceğim. :)