Bugün serin hava ile başlayan, sıcak hava ile devam eden bir
okul günüydü. Okulumun ikinci günü olduğu için fazla kimse gelmiyor sınıfa. Ve bugün
sınıfta 3 kızdık. İtiraf ediyorum sınıftaki kimseyle pek ortak yanım yok. Bazen
sıkılmıyor değilim onlardan. Yinede sohbet edip ayak uydurabiliyorum. İçlerinde
daha ılımlılarıda var. Ama teke tak kaldığımda özel paylaşabileceğim birşeyim
yok onlara karşı.
Bugün yalnız yemek durumunda kaldım. Bir tanesi arkadaşıyla
gezmek istedi. Diğeri koridorda kaldı. “Yalnız yiyorum, pisler” dedim onlara. :)
Kantinde birşeyler ısmarladım kendime. Bu sırada yeni boice
hikayem hakkında planlar yapıyordum. Televizyonda çalan müzik kanalında tanıdık
bir ses. Hemde hiç sevmediğim müzik grubunu gördüm. Röportaj mı nesi varmış? Onları
her gördüğümde, kısık gözlerle bakıyorum. Sonra kafamı çeviriyorum. Kim olduklarını
söylemeyeceğim. Şunu söyleyebilirm ki, para için dost satan şahsiyetlerdir. Bu beni
neden mi ilgilendiriyor? Hayır, artık ilgilendirmiyor. Hayatımda ilk defa ünlü
tanımıyorum. Ve sevdiğim ünlülerin kişiliklerine de önem veririm.
Yan masadan bir kız şunu söyledi: “Buraya ilk geldiğimde de
aynı şeyi giymişti...” Buna benzer birşeyler söyledi. Sanırım kız, bu okula ilk
geldiği dönemden bahsediyor. Evet, birşeyi üstlerinde çürüyene kadar
giyiyorlar. Bunu duymak beni şaşırtmadı..
Önüme döndüm. Hala yalnız yiyordum. Sonra twit attım. (gidin
bakın) (hıh'layan smiley) Hala
yalnızdım ve karşımda Jong Hyun’un hayali belirdi. O da benim gibi yalnız
yemekten hoşlanmıyor. Sanki yalnızlığımı görmüşte gamzeli gülüşüyle karşıma
geçmiş birşeyler söylüyor. Ahh gerçek olsaydı bunu kaldıramazdım. Daha iyi bir
tepki vermek isterdim. Bu gerçekten etkileyici olurdu.
Benim gibi her yerden bir ilham çıkaran biriyseniz, hatta
ikizler burcuysanız, o da olmadı eğer sen –dizikolik- isen beni en iyi anlayan
sen olursun. Yeni hikayem için böyle bir sahne düşünüyorum. Tabi ki bunu jong
hyun üzerinde değil, başka bir karakterimde değerlendireceğim. Bu kadar spoiler
yeter . :)
Eve yol almak üzere otobüse bindim arkadaşımla. Kulaklığının
bir tanesini verdi. Müzik dinledik. Bu kızla tek ortak noktam Karmate’nin
şarkıları sanırsam. :) yinede severim kendisini. Canlı bir kız.
(-dizikolik- bak yine bir fikir geldi aklıma.) :)
Son zamanlarda Boice Hikayemi düşündüğümden birçok şey geliyor aklıma blue boy'larımla ilgili. kız arkadaşımın
kulaklığının şekli Jung Shin'in modelindendi. Vakumlu olanlardan. Ve dışarıdaki sesi asla duymuyorsun. Onları hava alanı fotoğraflarında hep kulaklık takarken görüyorum. Sanırım toplanan hayranların meydana getirdiği ses yüzünden müzik dinliyorlar. Empati kuruyorumda onları dinlemek zorunda kalsaydım ruhumu gerçekten yorardı. Ama ben kimsenin merak etmediğini merak ediyorum.
Ne dinliyorlar? Kendi şarkıları dışında? Beatles? Maroon 5? Bon Jovi?
Bunu direk olarak onlara sormamın yolu var ama onların cevap verecek yolu yok? tivitır? Hayır. Belkim bir ropörtajda "Ne dinlediklerimizi merak ediyorlar" gibi birşey söyleyip bana cevap olabilir. Herneyse!...
Arkadaşım kendi durağında indikten sonra yanıma bir çocuk
oturdu. Genelde kızlara denk gelirdim ama bu sefer kitap okuyan bir erkekti. Benden
birkaç yaş küçük görünüyordu. Min Hyuk’un zayıf halini düşünün. Yüz olarak
benzemesede “heartstrings”teki hali gibi ince uzun biri. Gerçi tam yüzüne
bakmadım. Öğrenciyse bu yıl kazanmış olmalı. (sanki burada çevrem genişmiş gibi
analizlerimi seviyim) :)
Kitap okuduğunu gördüğümde aklımdan ilk geçenler “Aferim. Oku.
benimkileride oku. Gerçi henüz kitap çıkarmadım ama olsun o zamanda oku. Ben olduğumu
nasıl mı bileceksin? (burada omuz silktim) yeni çıkanları takip et.” Tabiki de
bunları içimden söyledim.
Ah böyle türk erkekleri çoğalsa da daha akıllı nesil ürese.
Biri kitap okuduğunda ne olduğunu merak ederim. Göz ucuyla
bakmaya çalışıyorum ama ilkte o fırsatı bulamadım. Kitabın arkasına iki sıra
birşeyler yazmak istedi. ön çaprazındaki çocukla konuştuğundan anladığım
kadarıyla, kitap hakkındaymış. Sonra önünde oturan kızdan kibarca kalem istedi.
Kalemi çift taraflıydı. İlkte yazmayınca karalamadan çizdi kitabın en arka
sayfasını. Sonra kalemin diğer kısmındaki ucu aşağı indirip yazmaya başladı. “cafe?...”
olmayadabilir. El yazısı fena değildi. Ama
ne yazdığını anlayamadım. Bir an 140. Sayfada olduğunu gördüm.
Teşekkür ederek beyaz ojeli kıza kalemini teslim etti. Nerden
mi biliyorum? Otabüsün aynasından görünüyor. Koyu gri salaş bluzunu ve kırmızı
ve siyah kolyesini beğenmiştim. Ondan fanart yapabilir miydim orada? Yüzü aynadan
görünmüyordu ama aklımda tutacağım bunu.
Yanımdaki çocuğun telefonu çaldı. Arayan “ARDA”. Bunu
duyunca gülmemek için dilimi ısırdım. Çünkü Arda, farklı isimde yarı arkadaşım
yarı karakterim. Bunun açıklaması benim “4 Numaralı Ev” hikayemdeki Dilara’nın
çocukluk arkadaşı, aynı zamanda yarı arkadaşım. Farklı isimde bir arkadaşımın
kişiliğinide taşımakta. (yüzde elli)
Habersiz bir yere gideceğinden bahsetti. “Cuma” mı dedi? “Akşam
8’de”ymiş. Tam hatırlamıyorum. “Anneme söyleme(sin)”yin miy miş neymiş?
Buradan ispitliyorum aileni. Bu uzun, zayıf otantik tipli evladınız
bir yere gidecek. Uslu, kibar bir çocuğa da benziyor ama tikkat edin omoni,
appaci! :) (bunları yaşarken iyi bir blog malzemesi kaptığımın farkındaydım)
:)
(YN: Arda’yı bu işe karıştırmayın) :)
Ben inmeye yakın çantamı koluma takınca bana baktı ve o da
yer vermek için hazırlandı. Bu sırada kitabın ismini gördüm. Yaşasınnnn... Evett...
ben kazandım.... O anda patlayan havai fişeklerimi kimse görmedi benden başka. :)
“Feminist Teori”
Ahh sanki bu kitabı daha önce duydum. Yeni çıkmış olmalı. Bilmiyorum.
Araştıracağım. (şehirler arası otobüs yolculuğunda bir adamın kitabının adını
öğrenme çabalarımdan bahsetmek istemiyorum. Başarısız olmuştum. “çölde dur”
gibi birşeydi ama öyle birşey yok. Kitap kapağında çöl resmi vardı. Ama araştırdıklarımdan
hiçbiri o değildi. – ki ben dışarıda okuduğum kitabın ismini kimseye
göstememeye çalışan, sevimli gıcıklık yapan biriyim. Bugün bunu yaparken
kendimi sorgulamadım değil) :)
napiyim seviyorum kitapları. Kimsenin dokunmasını,
yerlerinin değiştirilmesini, içeriklerine kalemle müdahale edilmesini,
katlanmasını sevmem. Bu da benim kütüphanem için uyarıydı.
Ben ineceğim sırada yer vermek için yan taraftaki koltuğa
oturdu. Nedense baktığını hissettim. (yazar bunları yaşarken hiç göz temasında
bulunmamıştır. Belkim ilk oturduğunda bakmışımdır. Neyse konu bu değil. Gözlem yeteneğime
hayran kaldım. Sevin beni.) :)
Otobüsten indiğim sırada ben hala Arda’nın etkisindeydim. “Arda”
gerçek olmasada benim çocooğum gibi sevdiğim kitabımın kumral yakışıklı
karakteri. :) durumun etkisindeyken “Hemen kısa kelime hatırlatma notları almalıyım” dedim. Dolmuşa
bindiğim sırada sınıf arkadaşımı gördüm. Geç uyandığı için gelememiş okula. Sonra
“üniversite öğrenci”lerinin parasının geçmediği dolmuşa 2 lira verdik. Normalde
2,50 alıyorlar. Soygun. Bununla ilgili yazmaya başlarsam “Can’t Stop”!!!! Buradan
Cn Blue’ya bağlayarak kendimi sakinleştiriyorum ve markete uğradığımda artık ramen
gelmeyeceğini öğrendim ve biscolata mood alarak eve döndüm ve hemen bunu
yazdım. Ve bunu yayınladıktan sonra kitapçıya giderek sipariş verdiğim çizgi
romanım “Fullmetal Alchemist - Simyacı”yı almaya gidecektim gidemiyorum. Bu ne hava? Kitaplığım onu
bekliyor kaç gündür.
Şimdilik bu kadar. Yeni malzemelerle tekrar geleceğim. :)